Yüce Yaratıcının Kur’an-ı Kerim’de bir şahit, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı, davetçi, nur saçan bir kandil olarak tanıttığı(Ahzap Suresi 45-46. Ayetler) büyük bir ahlak üzere olduğunu (Kalem Suresi 4. Ayet) âlemlere rahmet olarak gönderildiğini (Enbiya Suresi 107. Ayet) haber verdiği insanlık için her bakımdan bir model ve örnek olarak takdim ettiği (Ahzap Suresi 21. Ayet) Sevgili Peygamberimiz (SAS) in hiç şüphesiz en büyük mirası Kur’an-ı Kerimdir. O’nun görevi Kur’an’ı insana taşımak, hayata taşımaktı; o yüzden O’nun hayatı baştanbaşa Kur’an’dı.
İnsanı, dünyayı ve içindeki her şeyi ve dünyadan da ötesini anlatan, anlamlandıran hâsılı insanın fıtratına uygun bir hayat inşa eden bir inanç, kültür ve medeniyettir O’nun mirası.
İnsanlık bir ailedir O’nun bıraktığı kültür ve medeniyette, farklı zaman ve mekânlarda dünyaya insanlık dersi veren ve tarihe iz bırakan, üstünlüğü Allah’a saygı ve bağlılık ile insani değerlerde gören, inanç ölçüsü mayasıdır bu medeniyetin.
Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır. (Hucurat Suresi 13. Ayet)
Kardeşlik insanlığın bildiği ve tanıdığı bir kavram olmakla birlikte İslam ona daha farklı ve daha büyük anlam yüklemiş, insanlık ailesinin huzur ve mutluluğu için daha yükseklere taşımıştır.
Hz. Peygamberin Medine’ye hicretlerinden itibaren Ensar ile muhacir arasında oluşturduğu kardeşlik anlayışı ve uygulaması insanlık tarihinde benzeri görülmeyen bir kardeşlik uygulamasıdır. Kardeşlik kavramı gerçek anlamına o zaman ve zeminde kavuşmuş ve içi dolmuştur. Fedakârlık, diğergamlık, yardımlaşma, paylaşma gibi İslami-insani değerler Ensar-Muhacir kardeşliğiyle hayat buldu. Çünkü mü’minin ufkunda, hedefinde dünyadan ötesi vardı.
Sevdiğiniz şeylerden sarfetmedikçe iyiliğe erişemezsiniz. Her ne sarfederseniz, şüphesiz Allah onu bilir (Al-i İmran Suresi 92. Ayet)
Bir tarafta sırf Allah ve resulüne bağlılıklarından dolayı varlıklarını, yurtlarını terk eden Mekkeli Muhacirler, diğer yanda yine aynı inanç ve ideal uğruna imkânlarını paylaşan Medineli Ensar. Ama içerisinde dünyaya ait hiçbir hesap bulunmadan gerçekleştirilen bir kardeşlik.
Hz. Peygamber (SAS)in İslam toplumunu inşa ederken bütün sosyal ilişkilerde temele koyduğu esas kavram kardeşliktir. Ashabını bu esasa göre ilmik ilmik dokuyarak daha önce nefretin kol gezdiği ve insanların en küçük ve basit meselelerden dolayı cana kıyabildikleri bir topluluktan altın bir nesil yetiştirdi. İnsanlık tarihinde eşine rastlanılmayan kardeşlik temeli üzerine kurulu bir toplum oluşturdu ve eşitlik ruhunu meydana getirdi. Sonra gelenler bu neslin yaşadığı dönemi asr-ı saadet (mutluluk çağı) diye isimlendirdiler.
Hz. Peygamber etrafında vücuda gelen İslam kardeşliği, kardeş deyince ilk akla gelen aynı ana-babadan dünyaya gelen kan bağına bağlı kardeşlikten de öte bir sevgi ve bağlılık halini almıştır.
“Müminler birbirini sevmede, birbirlerine karşı sevgi ve merhamet göstermede tek bir beden gibidir. O bedenin bir organı acı çektiği zaman, bedenin diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateş çekerler.” (İbn Hanbel, IV, 271; Buhârî, “Edeb”, 27; Müslim, “Birr”, 66.)
Hz. Peygamber (SAS) hayatının sonunda “veda haccında” irad ettiği hutbesindeki şu sözleri O’nun koyduğu ölçüleri net bir biçimde ortaya koymaktadır:
“Mü’minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslüman’ın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Bir Müslüman’a kardeşinin kanı da, malı da helal olmaz. Fakat malını gönül hoşluğu ile vermişse o başkadır.
Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem’in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır. Allah nezdinde en kıymetli olanınız en müttaki olanınız/ O’nun koyduğu ölçüleri en fala gözeteninizdir.”
Allah Teâlâ mü’minleri bir ve bütün tutan, ruhları, gönülleri birbirine kaynaştıran Allah’ın ipi olan Kur’an’a sarılmalarını istemektedir. Zira gönülleri bir olmayanların vücutlarını bir arada tutma imkânı yoktur.
Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz. (Al-i İmran Suresi 103. ayet)
Esasen mü’min olmak ötekinin en az bizim kadar önemli ve değerli olduğuna inanmaktır. Komşusu açken uyku tutmamaktır, kardeşinin ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarına tercih edebilmektir, en uzaktaki din kardeşinin derdini, tasasını, acısını hissedip paylaşmaktır. “Ben” değil “Biz” diyebilmektir Hz. Muhammed (SAS)e ümmet olmak.
“Sizden biriniz kendisi için sevdiğini mü’min kardeşi için sevmedikçe gerçek mü’min olamaz.”
(Buhârî, “Îmân”, 7; Müslim, “Îmân”, 71, Tirmizî, “Sıfatü’l-Kıyâme”, 59.)
“Sevgili peygamberimizin tebliğ ettiği ve yaşayarak gösterdiği İslamın bütün ilke ve ölçüleri yaratana saygı, yaratılmışa şefkat ve merhamete yöneliktir. Onun ikliminde insani değerler yeşerir ve hayat bulur. Hiç şüphesiz inanç, ibadet ve ahlaki özelliklerimiz kardeşliği besler ve hep kardeşlik eğitimi verir.
O’nun dilinde dinin direği olarak ifade bulan Namaz’a her duruşumuz, kıyamımız, rükûumuz ve secdemiz bize kulluğu hatırlatır. Aynı safta Allah’ın huzurunda her seviyeden, her meslekten insanı diz dize, omuz omuza dizerek eşitliği, kardeşliği tattırır mü’minlere.
Zekât ve Oruç ibadetleri ise bize başkasını düşünmeyi, yoksul ve yetimlerin, fakir-fukaranın ihtiyaçlarını önemsemeyi, paylaşmayı, fedakârlığı, hayatımızda başkasına da yer vermeyi hasılı kardeşliği öğretir bize. Hac ibadetinin; içi doldurulduğunda, farklı boyutlarıyla dünya Müslümanlarının kardeşliği için ne kadar fırsatlarla yüklü bir ibadet olduğu ortadadır.
Yüce Allah mü’minleri sadece kardeş olmakla bırakmıyor, kardeşliği yaralayan, zedeleyen söz ve davranışlardan kaçınmalarını istiyor. Gıybet, su-i zan, yalan, iftira, alay etmek, kibir, fitne, fesat, kin-nefret, haset ve dargınlık gibi kötü davranışları yasaklıyor. Kardeşler arasında barışın, sevgi ve saygının tesisi içinde görev yüklüyor.
Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin. (Hucurat 10)
Bu yüzden tarihte tanık olunan kardeşlik ihlallerinin sebep olduğu kötü neticelerden ders çıkarılarak kardeşlik yapımızdaki düşen veya düşürülen taşlar yerine konmalı yıkılan, eskiyen yerler tamir edilmelidir.
Kardeşlik bağlarının zedelendiği, zayıfladığı zamanımızda Müslümanlar Kur’anın ve Sünnetin ortaya koyduğu kardeşlik anlayışı ve uygulaması karşısında kendi kardeşlik anlayış ve uygulamalarını karşılaştırmalı, söylemlerinden çok eylemlerine bakarak değerlendirmeli ve dindarlıklarını gözden geçirmelidirler.
Bu itibarla Allah ve Resulünün kardeşlik konusunda önümüze koyduğu ilke ve ölçüleri hayatımıza taşımanın ve yansıtmanın gayreti içinde olmalıyız.
Aynı kaynaktan beslenen kültür ve medeniyetimizi yoğuran iki gönül erinin sesine kulak verelim:
Gelin tanış olalım, işin kolayın tutalım
Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz
Yunus Emre
Sevgi varken nefret niye, Barış varken savaş niye,
Kardeşlik varken didişmek niye, Dostluk varken düşmanlık niye,
Hoşgörü varken bağnazlık niye, Özgürlük varken tutsaklık niye, Adalet varken Haksızlık niye?
Hacı Bektaş-ı Veli
Ümit ÇİMEN
Malatya İl Müftüsü